Teknoloji insan için gelişiyor olsa da, insanlar teknoloji için sürekli kaynak bulmak zorunda.
Teknolojinin hızına yetişmek mümkün değil. 60’larda Douglas Engelbart, tahtadan ilk fareyi bilgisayar üzerinde el yordamıyla istenen işlemin kolayca yapılabilmesi için icat etmişti. Optik, kızılötesi kablosuz, radyo dalgalı, Bluetooth derken teknolojinin geldiği son nokta artık faresiz bilgisayar kullanabilmeye olanak tanıyor. MP3’ün de yaratıcıları olarak bilinen Stuttgart’lı Fraunhofer Institute for Industrial tarafından geliştirilen, EYCIN olarak adlandırılan (Eye-Controlled Interaction) sistem sayesinde, elleri kullanmaya gerek kalmadan sadece göz hareketleriyle bilgisayarda işlemler yapılabilecek. Ekranda gördüğünüz bir dosyayı açıp, işlemi bilgisayarın yapması için komut vermek istediğinizde gerekli olan tek şey gözünüz.. Dosyaya 30ms. bakmanız yeterli.
Aslında yeni sayılmayan bu projenin kaynağında grafik ara yüzünün (GUI) gözlerle idare edilmesini sağlayacak bir vizör ve çeşitli kontrol araçları üzerine çalışmalar yapan bir Alman endüstri şirketi var. Uzun zamandan beri bu teknoloji başka alanlarda da geliştirilerek son olarak EYCIN projesi halini almış. Sistem, bir monitöre bağlanan özel bir kızılötesi kamerayla işliyor. Kamera, optik tanıma yazılımıyla gözbebeğini yaklaşık 1-1.5 metre uzaklıktan tespit edip onu izlemeye başlıyor. Gözün baktığı alanın koordinatlarını hesaplayıp verileri transfer eden yazılımla, ekrandaki imleç göz bebeği hangi bölgeye yönelirse oraya hareket ediyor ve kullanıcı belirli seçim alanlarının içinde bulunan tuşlardan birine yarım saniye kadar baktığında, EYCIN sistemi bu hareketi bir tıklama olarak yorumlayıp işlemi gerçekleştiriyor. Projenin geliştiricileri bu sistemin sadece bilgisayarlarla değil çeşitli ev aletleri ve ev elektroniği cihazları üzerinde de kullanılabilmesi için çalışıyorlar. Odaların ışıklarına gözle kumanda etmek de mümkün olabilecek.
Bu teknoloji öncelikle zevk için bir kullanım değil, çalışırken her iki elini de kullanmak zorunda kalan bakım teknisyenleri ve felçli hastalar için düşünülmüş. Tabii ki teknoloji ileride geliştirildiği ve yaygınlık kazandığı takdirde her zevke ve her insanın kullanımına sunulacaktır.
Teknoloji hayatımızı kolaylaştırmasına kolaylaştırıyor ama, bağımlı hale getirip tembelliğe de sürüklüyor. Günlük hayat içersindeki alanlarımızı her geçen gün kaplayan enerjiye muhtaç teknoloji cihazlarına kolayca alıştığımız aşikar. Bu bağımlılığın her geçen gün artışı nedeniyle de yaşlı evimiz dünyayı da sürekli hasta ediyoruz. O hasta olunca, ondan bir parça olan biz insanlar da zarar görüyor, geç kaldıkça tedavisi mümkün olmayan yeni hastalıklara da kucak açıyoruz.
İnsanların dünyaya bıraktığı “carbon footprint”leri, yani hayat boyu harcadıkları enerjinin salınımını bireysel olarak azaltma yönünde yeni kararlar alıp, az da olsa alışkanlıklarımızda değişiklikler yaparsak, küresel ısınmanın dünya üzerindeki ekstra yükünü de azaltmış oluruz.
Seda İrengü Özmen / Home & Technology Eylül 2007
Agora / Editör